Cinsel Estetik Vajina Estetiği

Cinsel estetik ameliyatları arasında vajen estetiği, labiumların küçültülmesi, vajen daraltma, kızlık zarı dikilmesi, doğum yırtığı onarımı ve klitoris gibi estetikler sayılabilir.

Vajina giriş bölümü özellikle vajinal doğum sırasında aşırı genişleme oluşur. Genişleme sırasında dokuların yırtılmaması için epizyotomi denilen kesi yapılır. Doğum bitiminde bu kesi onarılır. Bu onarım sırasında yapılan hatalı dikişler veya yetersiz dikiş konması sonucunda daha sonra dikişlerin açılması vajen girişinde genişlemeye sebep olur. Bu genişleme cinsel ilişki sırasında orgazma veya haz alınmasına engel teşkil edebilir. Bunun düzeltilmesi için vajina estetiği veya vajina daraltma ameliyatı yapılır.

Cinsel bölgede dış dudakların iç kısmında bulunan iç dudaklar bazı durumlarda aşırı büyük veya sarkık olabilir. Bu durum görüntü olarak ve cinsel ilişki sırasında acı duyma ve sıkıntıya neden olabilir. Bu durumun düzeltilmesi için cinsel estetik ameliyatı olan labioplasti ameliyatı yapılır. Labioplasti ameliyatıyla küçük dudaklar uygun yerden kesilerek küçültülür. Bu cinsel estetik ameliyat sonunda iz kalmaz, ameliyat olduğunuz belli olmaz. Labioplasti ayrıca cinsel bölgenin hijyenine de engel olabilir. Aşırı büyük ve kıvrımlı doku tam temizlenemez ve bundan hasta rahatsız olur.

Diğer bir girişim, kızlık zarı onarımıdır. Kızlık zarı onarımı için birkaç farklı yöntem vardır. Bunlardan en uygunu flep yöntemidir. Flep yöntemi ile kızlık zarı onarımında orijinaline en yakın onarım yapılmış olur. Flep yöntemi için kızlık zarının ne zaman yırtıldığı ya da ilişki sayısının önemi yoktur. Bu cinsel estetik ameliyat sonucunda tekrar yırtılana kadar süreklii kalıcı bir zar yapılmış olur. İz kalmadığı için zarın onarıldığı anlaşılamaz.


Cinsel Performansınız Yaşınızda Saklı

İngiltere’de seks oyuncakları ve iç çamaşırı satan bir firmanın 25 bin kişi üzerinde yaptığı araştırmaya göre, 30-39 yaş arası cinsel hayat dibe vuruyor.
Cinsel Performansınız Yaşınızda Saklı
İngiltere’de seks oyuncakları ve iç çamaşırı satan bir firmanın 25 bin kişi üzerinde yaptığı araştırmaya göre, 30-39 yaş arası cinsel hayat dibe vuruyor.
Çünkü bu yaşlarda maddi sıkıntılar, gelecek ve çocuk kaygısı artırıyor. Araştırmada 50-59 yaş grubundakilerin yüzde 52’si seks yaşamlarında mutlu olduğunu belirtti. Seks konusunda kendine güvenin en yüksek olduğu yaşlar ise 60’lar.

GAZETE HABERTÜRK

Kaliteli, Farklı Seks Nasıl Olur?

Düşünülenin aksine doğuştan değil sonradan öğrenilen kaliteli, sağlıklı ve mutlu bir cinselliği istediğimiz şekilde yaşamak gayet mümkün.
Kaliteli, Farklı Seks Nasıl Olur
İnsanların kendilerine özgü cinsel seçimleri ve tarzlarıyla benzersiz ve tek olduğunu vurgulayan terapistlere göre, herkes kendisi için iyi olanı ve kendine zevk veren şeyi en iyi biçimde ortaya çıkartmakla sorumlu. Bazı yönlerden diğer insanlara benzeyen, bazı yönlerden de farklı olan cinsel benliğin daha iyi öğrenilmesi gerektiğinin altını çizen terapistler, cinselliğin keşfinin her zaman kolay olmadığını ve gerçekte hem cesaret hem de azim gerektiğini ifade ediyorlar.
Cinsellikle ilgili tüm sorunların kaynağında yanlış bilgilerin bulunduğunu belirten CİSED terapistlerine göre, sekse ilişkin doğru yaklaşımın elde edilmesi ve bilinen yanlışların düzeltilmesi, aslında sağlıklı cinselliğin altın anahtarı niteliğinde.
Peki sağlıklı ve kaliteli bir cinselliğin sırları nelerdir?
İnsan, cinselliği öğrenen ve geliştiren tek canlıdır.
İnsanların doğru bir şekilde seks yapma konusunda seçenekleri çoktur. Gerçekten farklı olması ve bütünüyle benzer davranan iki kişinin mümkün olmaması da bir gerçek. İnsanlara neden hoşlanacaklarını, kendilerini veya partnerlerini nasıl sekse hazırlayacaklarını kimse söyleyemez. Ancak kişiler, cinsel açıdan nasıl biri olduklarını, diğer bir deyişle kendi vücutlarını, davranış biçimlerini, tercihlerini ve kendilerini harekete geçiren olguları keşfedebilirler. Bu tür keşifleri rahat bir şekilde uyguladıklarında başarılı olurlar. Bu da daha sağlıklı ve mutlu bir cinsel yaşamı mümkün kılar.
Seks yapmayı öğrenmek araba kullanmayı öğrenmeye benzer.
Toplumca seks yapmayı doğuştan bildiğimizi sanırız. Hatta zamanı geldiğinde çok iyi seks yapacağımızı zannediyoruz. Oysaki nasıl okuma, yazma okulda öğreniliyorsa, seks de tecrübe kazandıkça sonradan öğrenilir. Öğrenme sürecinde deneyim çok önemlidir. Nasıl acemi bir şoför ilk başlarda zorluk çekerse, insanlar da cinsel yaşamlarının başında benzer sıkıntılar çekerler. Bu nedenle bu sürecin ilk zamanlarında kişi kendi cinselliğinden, herkes için geçerli olamayacak türde beceriler beklememelidir. Çünkü daha yolun başında olan kişi, beklentilerinin gerçek dışı olduğunu bilmeyebilir. Bunları karşılayamadığında, sadece cinsel yaşamını değil, kendini de olumsuz algılamaya başlayabilir. Bu da cinsel davranışlarını daha fazla kısıtlamasına, yeni ve olumlu deneyimlerden uzak durmasına ve kolayca cinsel sorunlar yaşamasına yol açabilir.
İyi seks içgüdüsel, daha iyi seks ise öğrenilebilirdir.
İyi seksin daha güzel görünmekle ya da performansla bir alakası yoktur. Cinselliğin, gevşemiş ve rahatlamış bir halde dokunmak, acelecilikten ve telaştan uzak durmak, hissetmek, yapmak ve ne söylemek gerektiğini düşünmemek, sadece dokunmanın ve sevişmenin verdiği hazza odaklanmak, tutkulu olmak veya gerçekte ne istediğini söylemek gibi önemli kurallar vardır.
Cinselliğin doğal olduğu kadar öğrenilen ve seçilen boyutları da vardır. Cinselliği öğrenme sürecinde insanların kalıtımla kuşaktan kuşağa geçen, cinselliğe ve üremeye yönelik kalıpları ve cinsel mitleri önemli bir yer tutar. Toplumsal yapı ve eğitim, bu kalıpların ve cinsel mitlerin, yaşama aktarılmasını kendine has kurallarıyla yönlendirir.
Günlük yaşamda kişiler arası ilişkiler, iletişim araçları, reklamlar ve benzer yollardan, insanlar sürekli olarak cinsel uyaranlarla ve cinsel mitlerle karşı karşıyadırlar. Ama her cinsel uyarı cinsel eyleme yol açmaz. İnsanoğlu, cinsel uyarıyı eyleme dökmek, baskılamak veya başka bir alana yönlendirmek arasında denge kurmak ve bir seçim yapmak durumundadır. Bu konuda toplumun koyduğu sınırlar ye koşullar kadar cinsel mitler de belirleyici rol oynar. Bu nedenle insanlarımıza öğretilen cinselliğe dair kural ve kavramların bir kısmı yıkıcıdır. Haz veren hoş bir seks yaşantısına hazırlık yapma açısından da yetersizdir.
Mahmure

Ayakkabı Alırken Dikkat Edin!

Ayakkabılarımız yaz aylarında günün uzun olması nedeniyle kış aylarına göre ayakkabıların ayakta kalma süresi daha uzun oluyor. Uzmanlar, yanlış seçilen, özellikle sıkan ayakkabının ayak sağlığında bir çok soruna sebep olduğunu belirterek, vücut ağırlığının tam oturduğu vakit olan akşam vakitlerinde ayakkabı alınmasını tavsiye etmektedirler.
Ayakkabı Alırken Dikkat Edin!Yaz aylarında günün uzun olması sebebiyle kış aylarına göre ayakta kalma süresi bir iki kat artıyor. Uzmanlar, yanlış seçilen ve özellikle sıkan ayakkabının ayak sağlığında bir çok soruna neden olduğunu belirterek, vücut ağırlığının tam oturduğu zaman olan akşama doğru ayakkabı alınmasını tavsiye ediyor.
"Bedenin bütün yükünü ayaklar taşıyor. Bu yükü rahat taşıtacak doğru ayakkabı seçimi çok önemli." diyen Ortopedi ve Travmatoloji Uzmanı Mustafa Salmaz, her şeyden önce ayak yapısına göre ayakkabı tercih edilmesini öneriyor. Salmaz, dar ayakkabı giyilmesinden şiddetle kaçınılması gerektiğini ifade ederek, "Dar ayakkabı, ayakta kemik eğriliği, şekil bozukluğu, yürüme güçlüğünün yanı sıra nasır ve tırnak batmasına yol açıyor. Kan dolaşımını engelliyor. Ayrıca, bel ve bacak ağrısına yol açarak çabuk yorulmaya neden oluyor." uyarısında bulundu.

Ayaktaki sağlık sorunlarının büyük çoğunluğunun yanlış ayakkabı seçiminden kaynaklandığını vurgulayan Salmaz, günlerin uzun olduğu yaz aylarında ayakta kalma süresinin, kış aylarına göre bir iki kat daha arttığını, bu sebeple yazın ayakkabı seçiminin daha da önem kazandığının altını çizdi.

"ŞEKER HASTALARI ASLA ÇORAPSIZ AYAKKABI GİYMEMELİ"
Toplum olarak ayakkabı seçerken rahatlığından ziyade moda ve dış görünüşe önem verildiğine değinen Salmaz, şu tavsiyelerde bulundu: "Ayak sağlığı, modadan, ayakkabının dış görünüşünden çok önemli. Yazın hava alabilen, ayakları terletmeyen, doğal malzemelerden üretilen ayakkabılar tercih edilmeli. Ayakkabı kesinlikle çorapsız giyilmemeli. Çorap ayaktaki terlemeyi çeker. Çorapsız giyilen ayakkabıda ter çekilmeyeceği için ayaklarda mantar ve sürtünmeye bağlı yaralar oluşabilir. Ayakta oluşan mantarın da tedavisi güçtür ve sık sık tekrarlama ihtimali vardır. Özellikle şeker hastaları asla ama asla çorapsız ayakkabı giymemeli. Çünkü ayakta oluşan yaralar, şeker hastalarında bazen tedavi edilemiyor ve ayağı kaybetme riski oluşuyor."

AYAKKABINIZI AKŞAMA DOĞRU ALIN
İnsan hacmi gün boyu genişlediğini, bu genişlemenin en çok ayaklarda görüldüğüne dikkat çeken Salmaz, en uygun ayakkabı almada doğru zamanının bu sebeple akşama doğru olduğunu dile getirdi. Salmaz, "Bazıları öğleden sora diyor ama bence en uygun zaman akşam üzeri. Çünkü gün boyunca ayaklar şişiyor. Bu şişkinlik akşama doğru doruk noktasına ulaşıyor. Vücut ağırlığı akşama doğru tam olarak yerine oturuyor. Dolayısıyla sabah saatlerinde alınan ayakkabı akşama doğru ayağı sıkabilir. Ayakkabı alımı için en uygun zaman akşama doğru olan zamandır. Bu zaman diliminde alınan ayakkabı ayakları sıkmaz. Mümkünse tercih bağcıklı ayakkabıdan yana kullanılmalı. Boğazı sıkan ayakkabı da kan dolaşımını engelleyebilir." bilgilerini verdi.

Özellikle varis problemi yaşayanların, kan dolaşımı konusunda daha dikkatli olmaları gerektiğini vurgulayan Salmaz, tavsiyelerini şöyle sürdürdü: "Varis sorunu olanlar kesinlikle ayak bileğini ve ayağın kendisini sıkan ayakkabı giymemeli. Bırakın ayakkabıyı boğazı sıkan çoraplardan bile kaçınmalı. Bel ağrısı olanlar ise ortopedik ayakkabı tercih etmeli. Ortopedik ayakkabı omuriliği destekler ve yorulmayı geciktirir. Sonra açılır diye sıkan ayakkabıyı asla almayın. Ayakkabı alırken genelde sadece sağ ayakla dememe yapılıyor. Sağ ve sol ayağı birlikte deneyin ve mağazanın içinde biraz yürüyün. Ayakkabıyı giydiğinizde en uzun parmağınızla ayakkabının ucu arasında biraz boşluk bulunmasına dikkat edin."

Sabah

Dikkat Yüksek Topuk Fıtık Yapıyor

Topuklu ayakkabıların ayak anatomisini bozarak vücutta ciddi problemlere yol açtığı belirtildi.
Dikkat Yüksek Topuk Fıtık YapıyorAyakların yanı sıra, normal yürüyüş ve vücudun genel biomekaniğinin bozulması sonucu bacaklar ve omurgada da aşınma ve şekil bozuklukları ortaya çıkıyor. İnsanı ayakta tutan kas ve iskelet sistemi belli bir kasılmayla ayakta kalmayı, bu da omurga üzerinden vücudun dik durmasını sağlıyor. Yüksek topuklar ise vücudun kuvvet merkezini öne doğru kaydırarak kalça ve omurganın hizasını bozuyor. Yüksek topukların üzerinde durabilmek için ister istemez gövde geriye doğru atılıyor. Bu durum, bele binen yükü artırarak bel ağrılarına ve omurgada şekil bozukluklarına yol açabiliyor.
Omurgada oluşan bozuklukların zamanla vücut duruşunu olumsuz yönde etkileyerek bir takım rahatsızlıklara sebep olduğunu söyleyen Fizik Tedavi ve Manipülasyon Uzmanı Dr. Ali Şahabettinoğlu, bu rahatsızlıklar arasında bel ve boyun ağrılarının önemli bir paya sahip olduğunu dile getirdi. Yüksek topuklu ayakkabıların verdiği zararla omurganın üzerinde oluşan ağrılar belden bacağa yayılıyorsa bel fıtığı, boyundan kola-ellere yayılan bir ağrı mevcutsa boyun fıtığı olma ihtimalini düşünerek bir fizik tedavi uzman doktoruna görünmesini tavsiye eden Uz. Dr. Ali Şahabettinoğlu, iyi bir muayene ardından hemen uygun bir tedaviye başlanmasını vurguladı.Bursa’daki merkezinde bel ve boyun fıtığı hastalarında, uzun yıllardır uyguladığı manipülasyon (manuel terapi) yöntemi ile birçok hastanın şifa bulmasını sağlayan Uzm.Dr. Şahabettinoğlu, uyguladığı bu tedavi yönteminin Türkiye’de az sayıda uzman doktor tarafından bilinip uygulandığını belirtti. Manipülasyon (manuel terapi) tedavisinin hafif vakalarda 2-3, orta vakalarda 4-6, ileri vakalarda ise 8-10 seans sürdüğünü ifade eden Uz. Dr. Ali Şahabettinoğlu, tedavileri 3-5 gün aralıklarla uyguladığını kaydetti.
Bu tedavi sırasında rahatsızlığın olduğu bel ve boyun bölgesine ellerle bir takım germe, bastırma ve döndürme gibi teknikler uygulanırken, manipülasyon ile yüzde 98 hastanın iyileştiğini, sadece yüzde 1-2 hastada ameliyat gerektiğini belirten Uzm. Dr. Ali Şahabettinoğlu, ameliyatın bel fıtığında ayaklarda ilerleyen kas gücü kaybı, idrar-büyük abdest kaçırma şikayeti olan ya da ameliyatsız tedaviye cevap vermeyen hastalarda, boyun fıtığında ise ellerde-kollarda ilerleyen kas gücü kaybı olanlarda ya da ameliyatsız tedaviye cevap vermeyen çok az sayıdaki hastada gerektiğini aktardı.

Göz Altı Torbalarınız Kabus Olmasın

Güzelliğin ve yüz ifadesinin en önemli unsurlarından biri olan gözler, yaşın ilerlemesiyle birlikte deforme olabiliyor.
Göz Altı Torbalarınız Kabus OlmasınGöz kapaklarında düşme ve göz altı torbaları en güzel gözlere bile gölge düşürüyor. Ancak basit estetik müdahalelerle yıllara meydan okuyan canlı ve sağlıklı bakışlara sahip olmak mümkün oluyor. Estetik ve Cerrahi Uzmanı Prof. Dr. Erol Kışlaoğlu, göz çevresi estetiği hakkında görüşlerini paylaşıyor.

Göz çevresi sorunları kolayca ve kısa sürede gideriliyor

Göz çevresi sorunlarının lokal anestezi ile acısız ve çok kısa sürede düzeltilebileceğini söyleyen Prof. Dr. Erol Kışlaoğlu ‘’Göz kapağı yaşlanmaya bağlı olarak ya da kalıtsal nedenlerle çok genç yaşlarda da torbalanabilir. Bazen de göz kapağı derisinde torbalanma olmadan, sadece sarkma ya da gevşeme de görülebilir. Tüm bunlar, kişiyi yorgun ve yaşlı gösterir. Bu durumun estetik görünüm bozukluğuna neden olması yanında, sarkık haldeki üst göz kapaklarının gözün önünü kapatması kişinin görmesini de engelleyebilir’’ sözleriyle görüşlerini dile getiriyor.

Göz kapağı ameliyatı nasıl yapılır?

Göz kapağı estetiği ameliyatı ya da diğer adıyla blefaroplastinin, göz kapaklarına uygulanan estetik cerrahi bir girişim olduğunu söyleyen Kışlaoğlu, görüşlerini paylaşmaya devam ediyor: ”Bu operasyonda, alt ve üst göz kapaklarından fazla sarkma ve torbalanmaya neden olan deri fazlalıkları çıkarılır, ancak çıkarılan doku miktarlarının çok iyi planlanması gerekir. Estetik göz kapağı ameliyatı ile fazla deri alınır, ayrıca fıtıklaşmış yağ dokusu önündeki zar kuvvetlendirilir. Bu şekilde hem güzel bir görünüm elde edilir hem de kişinin rahat görmesi sağlanmış olur. Göz kapağı estetiği lokal anestezi ile yapılır, hastanın talep etmesi durumunda veya başka işlemler de yapılacaksa genel anestezi altında da yapılabilir. Hastanın mevcut şikayetlerine göre, sadece üst veya alt kapaklar ya da her ikisi de aynı anda ameliyat edilebilir. Ameliyat ortalama 1–1,5 saat sürer.’’

Operasyon sonrası iz kalıyor mu?

Üst göz kapağı için kesinin göz kapağının katlanma yerinden yapıldığını söyleyen Kışlaoğlu, görüşlerini aktarmayı sürdürüyor: “Üst göz kapağında gizli bir dikiş ve alt göz kapağında kirpik dibinde kendiliğinden kaybolan dikişler yer alır. Bu nedenle, operasyon sonrası iz görünmez. Ameliyat sonrası ödem oluşumunu önlemek için, göz 1 saat kapalı tutulur. Hasta hemen evine dönebilir. Herhangi bir sargı ya da pansuman söz konusu olmaz; hasta iki gün sonra banyo yapabilir, ihtiyaçlarını rahatlıkla giderebilir. Hastanın dört gün sonra üst göz kapağındaki dikiş alınır. Bu süre zarfında, hasta güneş gözlüğü takarak günlük hayatına devam edebilir. Bu operasyon tek başına uygulanırken, kaş kaldırma ve yüz germe operasyonları ile kombine edilebilir.”

Yeni göz kapağı şeklini ne kadar korur?

Genellikle iyi sonuç veren bu operasyonlar ve revizyonların, (yeniden cerrahi girişim) nadiren gerekli görüldüğünü kaydeden Kışlaoğlu, göz kapaklarının yeni şeklinin yerçekimi dolayısıyla bazen 5–10 yıl bazen de ömür boyu dayanabileceğini sözlerine ekliyor. 
Milliyet

Kilo Vereyim Derken, Su Kaybetmeyin

Zayıflamak isteyen birçok kişi uzmandan yardım almak yerine internetten sağdan soldan bulduğu ya da televizyondan duyduğu diyetleri uyguluyor.

Kilo Vereyim Derken, Su KaybetmeyinFakat yapılan her diyetle verilen kilolar yağ kaybı anlamına gelmiyor. Hatalı diyetler vücutta su veya kas kaybına sebep olabiliyor. Uzmanlar gerçek kilo kaybının yağ dokusunun azalmasıyla olacağına altını çizerek belirtmektedir. Su veya kas dokusunun kaybedilmesi halinde diyeti bıraktıktan kısa bir süre sonra verilen kilonun fazlasıyla geri alınacağını gerçektir.

Yanlış diyetlerle vücut sıvıları ve kas kaybının yanı sıra yağ miktarında artış görüldüğünü belirten diyetisyen Burcu Akpınar, uzman kontrolü altında sağlıklı beslenme ve kilo takibinin yapılmasını öneriyor. Kasların sağlığı için her gün hareket halinde olunması gerektiğini ifade eden Akpınar, “Ciddi kilo fazlası olan ve daha önce spor yapma alışkanlığı olmayan bireyler kısa süreli orta tempo yürüyüşlerle işe başlayabilirler. Kısa mesafelerde araç kullanmamak da olabilir.” şeklinde konuşuyor.

Protein miktarının ayarlanmasının uzmanlık gerektiren bir iş olduğunu söyleyen Akpınar, evde kendi başına yapılamayacağını belirtiyor. Akpınar, “Protein miktarının az olmasının birtakım sıkıntılara yol açmasının yanı sıra aşırı protein alımının da zararları var. Çok proteinli beslenmeye bağlı bazı bireylerde ürik asit miktarının arttığı görülür. Ürik asidin kandaki miktarının çok yükselmesi başka birtakım rahatsızlıklara sebep olabilir. Kısaca diyetinizin karbonhidrat, yağ ve protein miktarları dengeli olarak ve kesinlikle bireye uygun kaloriyle ayarlanmalıdır.” diye konuşuyor. 

En doğru diyetin kişiye özel olduğunu vurgulayan Akpınar, doğru zayıflamak için egzersizlere önem verilmesi gerektiğini ve mutlaka bir uzman tarafından destek alınması gerektiğini belirtiyor.

Gıdaların Kalitesi Diş Çürümesi Riskini Artırıyor

Van Ağız ve Diş Sağlığı Merkezinde görevli Diş Hekimi Ertuğrul Türker, kalitesi düşük gıdaların, diş çürümesi riskini arttığını belirterek, “Gıdaların kalitesine çok dikkat edilmeli” dedi.

Gıdaların Kalitesi Diş Çürümesi Riskini Artırıyor
Ağız ve diş sağlığı ile ilgili İHA muhabirine açıklamalarda bulunan Diş Hekimi Ertuğrul Türker, vatandaşlara da uyarılarda bulundu. Günümüzde artık sadece hastaya yapılan tedavinin dışında verilen eğitimlerin de çok büyük öneme sahip olduğunu ifade eden Türker, gelen hastaları bu konuda bilgilendirmeye çalıştıklarını kaydetti. Türker, “İlk etapta hastalarımıza izah etmeye çalışıyoruz. Hastalarımıza gerekli şekillerde ağız içi eğitimler vermeye çalışıyoruz. Bundan sonrada hastaların tabii ki sadece yapması gereken ağız bakımı değil, tükettikleri gıdada önemli.

Hem hastaların hem ekonomik sosyo kültür seviyesine göre değişebiliyor hem de bulundukları yöresel yerlerde değişiklik gösterebiliyor. Tabii ki biliyorsunuz artık diş hekimliğinin gündeminde yapılan tedavilerden daha öne çıkan şeylerdir var. Bunlar tüketilen gıdaların kaliteleri. Yani ne kadar karbonhidratlı yiyecek tüketiyoruz. Ne kadar şeker tüketiyoruz. Yiyeceklerimizde karbonhidratlı yiyeceklerimizde kullanılan şekerlerin kalitesi nedir. Ne tip şekerler kullanılıyor, bunlar çok önem kazanmaktadır. Bunların kalitesi kötü olduğu sürece yapılan gıdaların kalitesi de düşük oluyor. Tabiî ki ağızda çürük oluşturma riski de artıyor.

Tabiî ki bu tip düşük kaliteli gıdaların tüketimi toplumlarda diş çürüğü sayısını derecesi derinliği gittikçe artıyor. Artık gelişmiş toplumlarda gıdalardaki kullanılan karbonhidratlar şekerler çok önemli bunlara dikkat ediliyor. Bizim ülkemizde de yavaş yavaş buna dikkat ediliyor. Güncel medyada bunlardan sık sık bahsediliyor. Kullanılan gıdaların kalitesi ne kadar yapay, ne kadar suni, ne kadar doğal oldukları güncel olarak artık tartışılmaya başlamış. Bunlar da artık en önemli konulardan bir tanesi. Bu şekilde hastalarımızı yönlendirmeye çalışıyoruz” diye konuştu.

Sağlıklı dişlere sahip olmak için yapılması gereken tek şeyin ağız bakımı olduğunu da sözlerine ekleyen Ertuğrul Türker, şunlara değindi:
"Günde en az 2 defa dişlerimizi fırçalamamız lazım. Sabah kahvaltımızı yaptıktan sonra dişlerimizi fırçalamamız gerekiyor. Mümkünse öğle yemeğinden sonra da fırçalasak çok çok iyidir. Birde gece yatmadan önce dişlerimizi fırçalamalıyız. Gece diş fırçalamak çok önemli. Çünkü ağzımızdaki yiyeceklerin uzun süre geçirdiği saatler gece saatleri. Ortalama bunu ikiyi böldüğümüz zaman 8-10 saat neredeyse dişlerimizde kalıyor. Eğer ki şekerli karbonhidratlı yiyecekler tüketmişsek bunlar ağzımızda uzunca bir süre saatlerce sabaha kadar bekliyor. Ondan sonra diş çürümesi riskini artıyor. Veya ağımızda yapılmış olan herhangi bir tedavi işlemi varsa dolgular, kanal tedavileri protezler bunlar içinde kötü bir etken. Hele ki ağızda yapılmış daha önceden tedaviler varsa fazlasıyla ağzın hijyenine dikkat etmek gerekiyor. Bunun yanı sıra takibi tükettiğimiz gıdalardan eğer ki şekerli gıda, karbonhidratlı gıdalar tüketmişsek, en azından bundan sonra tükettikten sonra dişlerimizi fırçala yamıyorsak bir miktar su ile ağzımızı çalkalamamız önemli bir katkı sağlıyor. Tabii ki diş fırçalayabilsek çok çok iyi olur."

Evde Diş Beyazlatma İşlemi Nasıl Yapılır?

İnsanlarda diş renkleri tıpkı ten renkleri gibi farklılıklar gösterir. Bazı kişiler doğuştan şanslı olarak beyaz diş rengine sahiptirler.

Evde Diş Beyazlatma İşlemi Nasıl Yapılır?
Bazen de genetik olarak daha koyu diş rengiyle doğarlar. Dişlerin doğal renkleri yıllarla ve kullanılan çay, kahve, sigara etkisiyle koyulaşır. Diş Hekimi Alper Çıldır, beyaz dişlere ve ışıltılı bir gülümsemeye sahip olmak için hekim kontrolünde, marketler ve evde bulunan bazı ürünlerle yapılan uygulamaların diş beyazlamaya yardımcı olacağını söylüyor.

Kişiye özel beyazlatma ajanı

Diş hekimlerinin önerdiği kimyasal ajanlar ile düzenli olarak hekim kontrolünde uygulanan yöntemdir. Hekim, bu işlem için öncelikle hastasından ölçü alıp kişinin dişlerine tam olarak uyum sağlayan özel bir kalıp hazırlar. Özel konsantrasyonlardaki beyazlatma ajanı, hazırlanan bu kalıbın içerisine konularak günün belli saatlerinde uygulanmaktadır. Gün içerisinde uygulamak biraz zor olabildiğinden genellikle gece uykudayken uygulanır. Beyazlatma ajanının içeriği ve uygulanacak olan konsantrasyon miktarı, kişinin diş yapısına, dişlerin minesinin kalınlığına ve dişeti sağlığına göre değişmektedir.

Hekim kontrolünde yapılan beyazlatma uygulamalarının en önemli avantajı kişiye özel beyazlatma ajanının kullanılması sayesinde hızlı ve kalıcı sonuçlar alınıyor olması ve diş yapısına ya da ağızdaki yumuşak dokulara zarar vermiyor olmasıdır. Bu yöntemin bir diğer avantajı da bu ajanların yine kişiye özel olarak hazırlanmış apareyler içerisinde uygulanması sayesinde kişi için uygulama kolaylığı sağlamasıdır. Hazırlanan aparey kişinin tam olarak diş yapısına uygun olduğundan uygulama sırasında hem apareyin ağızdan düşmemesi hem de beyazlatma ajanının ağız içersine bulaşarak dil, dudak vb yumuşak dokulara zarar vermemesi sağlanmaktadır.

Market ürünlerini dikkatli kullanın Son yıllarda market reyonlarında çeşitli içeriklerde birçok ürün yer almaktadır. Bu ürünlerin uygulama şekilleri ve etkileri farklı olmaktadır. Ancak bu tarz ürünlerin, kontrolsüz bir şekilde kullanılması dişlerde uzun süren problemlere hatta bazen kalıcı zararlara neden olabilmektedir.

Diş ojesi olarak bilinen farklı markadaki boyayıcı ürünlerin diş yüzeyine uygulanması ile dişler daha beyaz görünebilmektedir. Ancak bu ürünler ile kalıcı bir beyazlığın sağlanabilmesi mümkün olamamaktadır. Bu nedenle de kişiler diş ojelerini çok sık aralıklarla uygulamakta ancak bu durum da dişlerin yapısında kalıcı bozukluklara ya da hassasiyetlere neden olabilmektedir.
Beyazlatıcı diş macunları, dişlerin yüzeyinde bulunan lekeleri içlerindeki aşındırıcı partiküller ile temizleyerek dişlerin doğal rengine dönmesini; daha temiz ve beyaz görünmelerini sağlayabilmektedirler. Ancak bu diş macunlarının kullanılması ile dişlerde sadece yarım ton kadar beyazlama sağlanabilmektedir.

Stripe bant uygulamaları ise kimyasal madde salarak dişlerin ana renginde beyazlama sağlamaktadır. Bu uygulama ile diş rengi 1 ton kadar açılabilmektedir. Stripe bantların en önemli dezavantajı, dişlerde özellikle soğuğa karşı hassasiyete neden olabilmeleridir.
Yine marketlerde satılan beyazlatıcı diş kalıpları, dişlerin üzerine kalıp halinde uygulanmaktadır. Bu kalıp sıcak bir su içerisinde bekletildikten sonra ağza uygulanmaktadır. Diş kalıbı hazırlığı tamamlandıktan sonra beyazlatıcı ajan, kalıp içerisine konularak dişlere uygulanır. Ancak bu kalıbın doğru bir şeklide hazırlanması ve dişlere uygulanması çok kolay değildir. Hazırlık aşamasında özellikle dişetlerine zarar verilebilmektedir.

Hazır olan kalıplar içerisinde de beyazlatma ajanları uygulanabilmektedir. Ancak bu standart kalıplar, kişinin dişlerine özel olarak hazırlanmadığından dişler üzerinde durması ve etkili bir beyazlık sağlayabilmesi kolay değildir. Ayrıca kalıbın dişler üzerine tam olarak oturmaması nedeniyle kalıp içerisine konulan beyazlatma ajanı ağız içerisine bulaşıp yumuşak dokulara zarar verebilmektedir.

Dişlerinizi uzun süre karbonat ve sofra tuzu ile fırçalamayın

Dişlerin karbonat, sofra tuzu vb ürünler ile fırçalanarak beyazlatılması, çok eskiden beri bilinen ve günümüzde de halen uygulanan bir yöntemdir. Ancak bu ürünler ile dişlerde sağlanan beyazlama, çok sınırlı düzeyde olmakla birlikte kalıcı bir beyazlama da değildir. Kalıcı bir beyazlık için bu ürünlerin sürekli olarak kullanılması gerekir ki; bu durum da diş minelerinde ciddi ve geri dönüşümsüz hasarlara neden olmaktadır. Bu uygulamalar sonucunda diş minesinde meydana gelen çizik ya da çatlakların uzun dönem içerisinde neden olduğu hassasiyet problemleri, çoğu zaman dişlerin laminate (yaprak porselen) veya kuron uygulamalarıyla kaplanması ile çözülebilmektedir.

Ayrıca dişlerin bu tarz ürünlerle kontrolsüz bir şekilde fırçalanması sırasında dişetleri de ciddi hasar görebilmektedir. Dişetlerinde meydana gelen çekilmeler, dişlerde ciddi hassasiyete neden olmalarının yanı sıra diş köklerinin açığa çıkıp dişlerin olduğundan daha uzun görünmesi ile estetik açıdan da problem oluşturabilmektedir. 

Çiçeklerin Saçlarınız Üzerindeki Etkisi

Saç bakımında çiçeklerin gücünden yararlanın... Doğa yine saçlarımız için en güzel ve en yararlı olanı bizlere sunuyor. Kurtulmak istediğimiz saç sorunlarına ...
Çiçeklerin Saçlarınız Üzerindeki Etkisi
Saç bakımında çiçeklerin gücünden yararlanın...
Doğa yine saçlarımız için en güzel ve en yararlı olanı bizlere sunuyor. Kurtulmak istediğimiz saç sorunlarına çözüm getiren çiçekler, saçlarımızın tazeliğine kavuşması için imdadımıza yetişiyor.
Gül

İnce ve hassas saçlarlar için çok faydalı olan gül suyu, birçok saç bakım ürünün ve şampuanın da içeriğinde yer alıyor. Saç derisine giden kan akışını hızlandırarak saçı besliyor. Duştan sonra saçlarımızı gülsuyuyla durulayarak güçlendirebiliriz.
Kamelya

Kamelya yağı kuru saçları onarıyor ve saça dinginlik kazandırıyor. Saçlarımızı yıkamadan önce kamelya yağını tavada biraz ısıttıktan sonra parmak uçlarımızla saç derimize masaj yaparak yedirmeliyiz.

Güneş Gözlüğü Alırken Sertifikalı Olmasına Dikkat Edin

Kula Devlet Hastanesi Göz Doktoru Ömer Kartı, güneş gözlüklerinin bir aksesuar olmadığına dikkati çekti. Dr. Kartı, ultraviyole ışınlara karşı en yüksek derecede koruma özelliği olan sertifikalı ürünlerin tercih edilmesi gerektiğini söyledi.
Güneş Gözlüğü Alırken Sertifikalı Olmasına Dikkat Edin
Dr. Ömer Kartı, alerjik konjonktivitin en sık rastlanan alerjik göz hastalığı olduğunu belirtti. Dr. Kartı, “Genellikle çocuklukta başlar. İnsanların yaklaşık yüzde 15’inde alerjinin bir veya birkaç çeşidi görülür. Çevreyle direkt teması nedeniyle göz alerjik hastalıklara daha sık meyil gösteren bir organımızdır. Gözlerde kaşınma, yanma, batma, kaşıntı, çapaklanma, kızarıklık, sulanma, ışığa karşı hassasiyet ve görme bozukluğu meydana getirebilir. Göz kapakları hafif şişmiş olabilir. Kornea çoğunlukla salimdir ve kişinin görmesi etkilenmemiştir. Aynı zamanda, burun akıntısı veya tıkanıklığı, hapşırma ve kaşıntı gibi alerjik rinit bulguları da olabilir" şeklinde konuştu.

ÇOCUKLARDA VE ERKEKLERDE SIK GÖRÜLMEKTE

Dr. Kartı göz alerjisinin çocuklarda ve gençlerde daha sık, kadınlara oranla da erkeklerde daha çok görüldüğünü belirtti. Dr. Kartı, "Bu hastaların yüzde 75’inde astım, atopik ekzema ve alerjik rinit gibi ek hastalıklara da rastlanabilir. Alerjik göz hastalıklarının tanısı hastadan alınacak bilgiler üzerinde yapılacak muayene ve laboratuvar incelemeleri ile konur. Doğru tanı için iyi bir göz muayenesi gerekir. Muayene de göz kapakları, göz yüzeyini örten konjunktiva isimli zar, bezlerin açıldığı bölümler, kirpikler ve kornea dikkatle incelenir. Bazen göz kapaklarının arka yüzeyinin de incelenmesi gerekebilir. Alerjinin tedavisinde en önemli yapılması gereken şey alerjen madde tespit ediliyorsa mümkün olduğu sürece ondan kaçınmaktır. Gözdeki şikayetlerin rahatlatılması açısından soğuk uygulama ve suni göz yaşı ilaçları faydalı olabilir. Çoğunlukla da antihistaminik, damarları büzen, alerjik şikayetleri ortaya çıkaran hücreleri dengeleyici, iltihap giderici ve kortizonlu ilaçlara ihtiyaç duyulur” ifadelerini kullandı.

GÜNEŞ GÖZLÜKLERİ SERTİFİKALI OLMALI


Göz alerjilerinden korunmanın en iyi yollarından birinin güneş gözlüğü kullanmak olduğunu vurgulayan Dr. Kartı, ancak kullanılacak gözlüklerin mutlaka sertifikalı olması gerektiğini kaydetti. Güneş gözlüklerinin aksesuar değil, sağlığı koruyucu bir ürün olduğuna dikkati çeken Dr. Kartı, "Gözlük alınırken kaliteli olmasına dikkat edilmesi gerekir. Güneş gözlüklerinde ilk aranması gereken özellik ultraviyole ışınlardan en yüksek derecede koruma özelliği olmasıdır. Sertifikaların üzerinde gözlüğün markası, nerede üretildiği, ultraviyole ışınlardan koruma özelliği gibi değerlerin bulunması gerekir. Çünkü gözümüzü dışarıda kalan kısımlarına yine güneş ışık gelecektir. Bu gelen ışıklar normalden daha fazla zarar verecektir” diye konuştu.

Bilinçsizce ağrı kesici kullanmayın

Manisa Kula Devlet Hastanesi Anestezi Uzmanı Dr. Deniz Aydın, ağrı kesici ve bilinçsiz ilaç kullanımıyla ilgili uyarılarda bulundu.
Bilinçsizce ağrı kesici kullanmayın
Manisa Kula Devlet Hastanesi Anestezi Uzmanı Dr. Deniz Aydın, yaptığı uyarıda, ağrıların kişiye özgü bir duygu olduğunu belirterek, "Bu nedenle kişiden kişiye ağrının algılanmasında farklılıklar bulunur. İnsan doğduğu andan itibaren birçok uyaranla karşı karşıya gelir ve kendi yaşamındaki tecrübeleri onda kişiye özgü bir yapı oluşturur. İşte bu subjektif özellikler kişiye özel olan ağrı eşiğini oluştururlar. Bu nedenle ağrıya karşı cevap kişiden kişiye değişmektedir. Ağrı sahip olduğu bu karmaşık yapısından dolayı birçok sınıflandırmayla incelenebilir. Oluşum mekanizmasına göre, ağrının süresine bağlı, oluşmasına neden olan faktörlere bağlı olarak sınıflandırılabilir." dedi

"ÖNLEM ALINMAZSA HAYATİ RİSK VAR"

Ağrıların bir savunma ve uyarı mekanizması olduğunu kaydeden Dr. Aydın, "Önlem alınmazsa hayat kalitesini önemli ölçüde bozabilir. Ağrı karmaşık mekanizmalarla oluşan bir olaydır. Günümüzde Algoloji bilimi ağrının mekanizmasını çözerek hastaların konforlu yaşamasını sağlayan bir bilim dalı haline gelmiştir. Ağrı kesicilerin yanlış ve bilinçsiz olarak kullanımı birçok yan etkiye neden olmaktadır. Günümüzde gelişen sağlık hizmetleri ile birlikte hastalarımız karşılaştıkları sağlık sorunlarında hekimlerimize rahatlıkla ulaşabilmektedir. Bu sebeble hastalarımızın hekim muayenesi ve reçetesi olmadan bilinçsiz ağrı kesici kullanmalarına gerek kalmamıştır. Hastanemiz olarak yakın zaman sonra açacak olduğumuz Algoloji (ağrı) polikliniği ile Kulalı vatandaşlarımıza baş ağrıları , kas ağrısı, bel ağrısı, eklem ağrıları ,kanser kaynaklı ağrılar müzmin vucut ağrıları konusunda hizmet sunacağız." diye konuştu.
İHA

Erkeklere Her Gün 2 Avuç Ceviz Önerisi

Bilim adamları, her gün iki avuç ceviz yemenin genç erkeklerdeki sperm kalitesini artırdığını belirledi.
Erkeklere Her Gün 2 Avuç Ceviz Önerisi
"Biology of Reproduction" dergisinde yayımlanan araştırmaya göre 12 hafta boyunca her gün düzenli olarak ceviz tüketen kişilerde sperm şekli, hareketi, canlılığı ve yoğunluğu açısından önemli değişiklikler belirlendi.

ABD'deki UCLA Üniversitesi'nden Prof. Wendie Robbins, 21 ila 35 yaşlarında 117 kişinin katıldığı araştırmada katılımcılardan yarısının her gün 75 gram ceviz tükettiğini söyledi.

12 hafta sonunda katılımcıların spermleri incelendiğinde ceviz tüketen grupta sperm şekli, hareketi, canlılığı ve yoğunluğu açısından önemli değişikliklere rastladıklarına dikkati çeken Prof. Robbins, ceviz tüketiminin sperm sağlığını koruduğuna da işaret etti. Cevizde bulunan alfa linelonik yağ asitlerinin sperm gelişimine yardımcı olduğu sanılıyor.

Araştırmacılar, zengin bir Omega-3 kaynağı olarak kabul edilen ceviz tüketiminin erkeklerde üreme yeteneğini artırıp artırmayacağının belirlenmesi için bir sonraki çalışmayı çiftler üzerinde yapacaklarını açıkladı.

Virüsler Çocuklara Daha Sık Bulaşıyor

Okulların açılmasıyla birlikte soğuk algınlığına neden olan virüslerin okula başlaya 66 aylık çocukları daha çok etkilediği belirtildi.
Virüsler Çocuklara Daha Sık Bulaşıyor
Virüslerin neden olduğu soğuk algınlıklarının önemsenmesi gerektiğini belirten Prof. Dr. Yonca Tabak, "Alerjik nezle burun zarında virüs tutucu hücreler barındırdığından üst solunum yolu enfeksiyonu yapan bu virüsler çocuklara daha sık bulaşıyor" diye konuştu.
Okula başlayan 66 aylık alerjik çocuklar için alınacak önlemlere değinen Prof. Dr. Tabak, ''Sınıfların havadar olması sağlanmalıdır. Çocukların beslenme öncesi mutlaka su ve sabunla ellerinin yıkanması sağlanmalıdır. Sınıf temizliğinde astım ataklarına neden olabilecek çamaşır suyu gibi kimyasal temizlik maddelerinin kullanılmaması. Sınıf temizlendikten sonra oda havası temizlenene kadar çocukların içeri alınmaması. Sınıf içinde kolonya ya da oda spreyi gibi kokuların kullanılmaması, Reflüye neden olabilecek kakao içeren çikolata gibi gıdaların ödül olarak kullanılmaması. Beslenmede kakaolu süt, yağda kızartma gıda ya da paketli ürün tercih edilmemesi. Kendinden büyük sınıf arkadaşları ile sorun yaşayan çocuklar için psikolojik destek sağlanması. Çocukların bağışıklık sistemini destekleyen aşılardan yararlanılması. Balık yağı ve D vitamini desteği sağlanması gerekir" şeklinde konuştu.

Sanal Seksin Zararları Saymakla Bitmiyor!

Bir oyun gibi başlayan sanal ilişkiler siz farkında olmadan tutkulu bir ilişkiye dönüşebilir.
Sanal Seksin Zararları Saymakla BitmiyorCinsel Sağlık Enstitüsü Derneği (CİSED) Adana Şube Başkanı Dr. Taner Canatar, sanal alemde flört etmenin sınırlarını çizmenin oldukça zor olduğunu, genellikle bir oyun gibi başlayan yazışmaların daha sonra tutkulu birer ilişkiye dönüşebildiğini ve bu durumun çiftlerin gerçek yaşamını olumsuz etkilediğini söyledi.
İnternette sosyal paylaşım sitelerinin tüm dünyada olduğu gibi Türkiye’de de giderek popüler hale geldiğini kaydeden Dr. Taner Canatar, sosyal paylaşım ağı kullanımının yaygınlaşması sonucunda özellikle yakın ve mahrem ilişki yaşayan çiftlerde ve evliliklerde sorunların artmaya başladığını, sosyalleşme ve flört etmenin azaldığını, sanal seksin arttığını bildirdi.
Sanal alemde, flört etmenin sınırlarını çizmenin oldukça zor olduğuna değinen Taner Canatar, genellikle bir oyun gibi başlayan yazışmaların daha sonra tutkulu birer ilişkiye dönüşmesinin kaçınılmaz olduğunu vurguladı. Bireylerin yolunda giden ilişkileri olsa bile, zamanla kendilerini sanal ortamdaki cazibeli duruma kaptırabildiklerine vurgulayan Canatar, sevgiliden ya da eşten zaman çalınarak, çeşitli bahanelerle sosyal paylaşım ağlarına girilmeye çalışılmasının ilişkilerde sorunlar yaşanmasına ortam hazırladığına dikkat çekti.
BOŞANMA DAVASI AÇAN 5 ÇİFTTEN BİRİ SOSYAL AĞLARI ÖNE SÜRÜYOR

ABD’de 2009′den bu yana, boşanmak için mahkemeye başvuran her beş çiftten birinin sosyal paylaşım ağlarından kaynaklanan problemleri öne sürdüğünün altını çizen Canatar, şunları kaydetti:
“Boşanma dilekçelerinde, eşler birbirini sosyal ağlarda kaçamak yapmakla, eski sevgilileriyle görüşmekle ya da sosyal ağ paylaşım sitelerine dalıp, birbirlerini unutmakla suçluyor.
Son iki yıl içerisinde Türkiye’de de bu nedenlerden dolayı ciddi tartışmalar yaşayan, boşanma eşiğine gelen, hatta ilişkilerini bitiren çiftler gözleniyor. Öncelikle kadın ya da erkek durumu görmemezlikten gelmemelidir. Eşler ya da sevgililer, bu durumu ilk fark ettikleri zaman birbirine karşı açık olmalı ve konuşmalıdır. Görmemezlikten gelmek en büyük yanlıştır. Doğabilecek problemleri çözmenin en iyi yolu, olup biteni iyice anlamaya çalışmaktır. Diğer bir değişle, çiftler onları bu davranışa iten problemleri ya da ilişkilerindeki eksiklikleri ortaya çıkarıp, düzeltme yoluna gitmelidir.”
ÇİFTLERİN ORTAK ONAYI YARARLI

Canatar, sosyal paylaşım sitelerinin üyelik ve arkadaşlık taleplerinin çiftin ortak onayıyla gerçekleşmesi önerisinde de bulunarak, şu uyarılarda bulundu:
“Sosyal paylaşım siteleri, bir yandan arkadaşlarınız hakkında fikir edinilmesini sağlarken, diğer yandan da ilişkiler üzerinde olumsuz etkilere neden olmaktadır. Eski erkek ya da kız arkadaşlarınızdan gelebilecek arkadaşlık taleplerini onaylamak ya da onaylamamak konusunda çiftlerin bir karar alması, çıkabilecek sorunların önüne geçilmesinde oldukça yararlı olabilir.”

Sağlıklı Beslenmek İçin Haftada İki Porsiyon Balık Yenmeli

Üç tarafı denizle çevrili, iç sular bakımından zengin ve su ürünleri yetiştiriciliğinde birçok ülkeden önde olan Türkiye, su ürünleri tüketiminde ise arasında çok geride yer alıyor.
Sağlıklı Beslenmek İçin Haftada İki Porsiyon Balık Yenmeli
Özellikle sağlık açısından yumurta, et ve süt gibi zengin protein içeriğine sahip balık eti, A, D, K ve B grubu vitaminler, iyot, selenyum, fosfor, magnezyum ve çinko gibi mineraller yönünden de iyi bir kaynak. İnsan vücudunda üretilemeyip mutlaka dışarıdan alınması gereken EPA ve DHA gibi çoklu doymamış yağ asitleri açısından çok zengin. Uzmanlar anne adaylarının, yaşlıların ve çocukların, daha dengeli ve sağlıklı beslenebilmeleri için haftada düzenli olarak iki defa, hijyenik şartlarda üretilmiş ve temiz sulardan avlanmış balık yemesini öneriyor.

Muğla Sıtkı Koçman Üniversitesi Su Ürünleri Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Taçnur Baygar, Türkiye'de balık tüketiminin yetersiz olduğunu ve halkın su ürünlerine yeterince değer vermediğini söyledi. TÜİK verilerine göre yıllık kişi başına balık tüketimi 6,32 kg.'ken bunun dünya ortalamasının 16,3 kg., AB ülkelerinde 23,8 kg., gelişmekte olan diğer ülkelerde ise 14,3 kg. olduğunu, Japonya, Norveç ve İzlanda'da ise 75 kg.'lara kadar çıktığını belirtti.
Dekan Baygar, balık yemenin insan sağlığına olumlu etkisi bilimsel çalışmalarla ispatlanmış olmasına rağmen hala gerçek değerinin tam olarak anlaşılamadığını vurguladı: "Balık, ülkemizde oldukça sık görülen kalp damar hastalıkları, şeker hastalığı, kolesterol, hipertansiyon, şizofreni, alzheimer gibi zihinsel hastalıkların engellenmesinde, anne karnındaki ve doğum sonrasındaki bebeğin sağlıklı gelişiminde, görme bozukluklarının önüne geçilmesinde, hafızanın güçlendirilmesinde, eklem ağrılarının giderilmesinde, menopoz etkilerinin azaltılmasında oldukça faydalı."
Balık etinin, çocukların gelişiminde etkili olan lizin, kan oluşumunda önemli katkısı olan triptofan ve nebati kaynaklarda az bulunan lösin, treonin ve diğer esansiyel aminoasitlerce zengin olduğunu belirten Prof. Dr. Taçnur Baygar, "Kasaplık büyükbaş hayvan etlerine oranla daha az bağ doku içeriyor. Özellikle yaşlı ve çocuk beslenmesinde değeri daha da artıyor" şeklinde konuştu.

20 Yaş Dişi Her Yaşta Çıkabilir

Toplumun 20 yaş dişi olarak bildiği ve en son çıkan dişler olarak nitelendirilen üçüncü azı dişleri, ortalama 20 yaşında bu süreci tamamladıkları için bu isimle biliniyor.
20 Yaş Dişi Her Yaşta ÇıkabilirFakat bazı kişilerde 50 yaşındayken bile 20 yaş dişi çıkabiliyor. Acıbadem Adana Hastanesi’nden Dt. Dilara Önerli Özyörük, bunun nedenini şöyle açıkladı: "Bazı durumlarda dişler çıkmaları gereken yaşta çıkmayarak gömülü kalabiliyor. Diş arkındaki yer darlığı durumlarında dişin çıkabilmesi dişeti, kemik veya komşu diş engeline takılabiliyor. Bu gibi durumlarda diş gömülü kalabiliyor, bu engellerden herhangi biri kalktığında çıkabiliyor. Bu durum 20 yaşından sonra herhangi bir yaşta da olabiliyor."

Bu dişlerin 17 yaşından sonra her yaşta çıkabileceğini belirten Dt. Özyörük, "20 yaş dişinin aslında yaşı yoktur. Dişin çıkması engelleyen faktörler ortadan kalktığında; örneğin öndeki dişin çekilmesine bağlı 20 yaş dişinin çene kemiğinde yer bulması, ileri yaşlarda oluşan kemik erimesi gibi nedenlerle ileri yaşlarda da 20 yaş dişi çıkabilir" diye konuştu.

KİST VE TÜMÖRE NEDEN OLABİLİYOR 

20 yaş dişleri ağız sağlığı açısından çeşitli sorunlara neden oluyor. Çenede tam yerini alamamış gömülü ya da yarı gömülü dişlerin yol açtığı sorunlar şunlar:

- Yarısı çıkmış dişlerde dişin gövdesini çevreleyen yumuşak dokuların enfeksiyonu olabiliyor

- Bu bölgedeki dişetleri iltihaplanıp şişebiliyor

- Dişetinde meydana gelen iltihaplanma nedeniyle, ağrı, ağız açmada kısıtlılık, ağız kapatırken acı, yanakta şişlik ve ilerleyen durumlarda yutkunma güçlüğü yaşanabiliyor

- Diş çürükleri oluşabiliyor

- Protez kullanımı engellenebiliyor

- Diş kaynaklı kist ve tümörler meydana gelebiliyor

- Kaynağı belli olmayan ağrılar ortaya çıkabiliyor

- Ortodontik (dişlerde ve çenelerdeki şekil ve dizilim bozukluklarının tedavisi) tedaviyi engelleyebiliyor

NE ZAMAN ÇEKİLMELİ? 

20 yaş dişlerinin çekilmesi gereken durumlar şunlar: 

- Tekrarlayan dişeti iltihaplanmaları

- Diş çürükleri

- Ağrı ve protetik (yapay diş tedavisi) nedenler

- Ortodontik nedenler

- Enfeksiyonlar

- Diş kaynaklı kist ve tümörler

ÇENEMİZ Mİ KÜÇÜLDÜ? 

Zamanımızdan 1-2 milyon yıl önce yaşadığı çeşitli antropolojik araştırmalar neticesinde ortaya çıkan insana benzer, insan öncesi canlıların çene ve dişlerinde yapılan incelemelerde üst ve alt azı dişlerinin günümüz insanınkinden hacimsel olarak çok daha büyük olduğu saptandı. Üçüncü büyük azı dişleri her iki çenede de en büyük dişlerdi. Kafatasının gelişmesi yanında genel olarak yüz bölgesinde gerileme, küçülme, narinleşme söz konusu oldu. Çene yapısı küçüldü. Çenelerdeki küçülme oranı, diş boyutlarının küçülmesinden daha belirgin olduğu için dişler çenelerde daha zor yer bulmaya başladı. Bu nedenle modern insanın çenesinde sıkışıklık, çapraşıklık ve yersizlik problemleri başladı. Yirmi yaş dişleri kısmen veya tamamen gömülü olduğu zaman diş çürüğüne neden olan bakteriler 20 yaş dişlerini etkiliyor. İkinci büyük azı ve üçüncü büyük azı olarak bilinen dişlerde çürük meydana geliyor. Gömülü diş hiç ağızda görülmese, ağız ortamına tek noktadan dişetini açarak temas etse bile çürük yine de oluşabiliyor. Gıda artıkları ve bakteriler burada oluşan cep içerisine yerleşerek dişetini iltihaplandırdığı gibi uzun vadede dişi de çürütebiliyor.